Hayatla
ilgili çok şey bildiğine, çözdüğüne dair o yanılsamayı bize kim yükledi? Bu
sanırım hepimizin bir şekilde savunma mekanizması haline dönüştü. Her şeyden
şüphelen, her şeyden kork, çekin, sana zarar verebileceğini düşün, her şeye
dair mutlaka içinde bir bit yeniği vardır diye endişeye kapıl. Hiçbir şeyi yapmamak
için çok mantıklı nedenler bul. Bunlar neredeyse denizdeki kum kadar çok olsun
senin için. Hele ucunda bir şeye cesaret etmemek varsa. Çok
daha iyi. Kaçış edebiyatı diye bir tür var, hayatın eğer boka batmışsa, her
şeyden sıkıldıysan ama boyut değiştiricin de yoksa Yüzüklerin Efendisi'ni
okuyorsun ve başka diyara kaçıyorsun. Adına bu yüzden kaçış diyorlar. Belki de
fark etmeden kendi kendimize bunun yazılımını yükledik. Hayatı kaçmak için
yaşamak. Girift bir şekilde. Yaşarken yaşamaktan kaçmak. Görünüşte mantıksız,
derinliğini kavradığında ise aslında apaçık, saf gerçeklik. Çok garip. Bir tane
hayatımız var ve hiçbir şey yapmıyoruz. Gülüyorum. Sarkastik bir şekilde.
Yorganın altına girip nefesimin sıcak buharıyla kendimi zehirlemek istiyorum.
Ölmek değil bu. Camı açıp aşağıya atlamak ve havadaki o iki saniyede anlamlı
bir şey bağırmak ama kimsenin de duymamasını istiyorum. Kemiklerim acımayacak.
Yanan bir kömürü ağzıma atıp yutmak istiyorum. Midem erimeyecek. Örgü şişini
kulağımdan sokmak ve diğerinden çıkartmak istiyorum. Beyinciğim delinmeyecek.
Biliyorum. Tutunmak çok zor her şeye. Yaşamamak artık eskisi kadar kolay değil.
Hiçbir zaman zaman makinesi icat edemeyecekler. Elmacık kemiklerim oturmayacak.
Şiirlerim okunmayacak, baharlarda güzel çiçekler açmayacak. Özürlerim kabul
edilmeyecek. En güzel sözcüklerim havada biraz kalacak ve uzaya uçup orada
kimsesiz balonlar gibi yükselecek yükselecek ve stratosferde patlayacak.
Kendimi aşamayacağım. Büyük karşılaşmalar, tesadüfler, felaketler ya da mucizeler
olmayacak. Hep bir mucize bekledim, neyi beklediğimi bile bilmeden. Bir sabah
kalkmak ve her şeyin güzel olmasını istedim. Geçmişime o kadar borcum var ki.
Hayatıma o kadar borcum var ki burada tasavvur bile edemem. En iyi dostum
kendim olabilirdim, beceremedim. Kendime karşı çok mahcubum.
gidenlerin ve dönenlerin yolda karşılaştığı o kavşak
Her gün, her gün olmasa bile sıklıkla gördüğüm bir rüya var. Rüyamda, -güya- ben bir uzay gemisinin kaptanı ve muhtemelen tek mürettabatıydım. Geniş bir kaya yapısının; galiba bir dağın altı delinerek oluşturulmuş geniş ağızlı, metalik bir uçak hangarının içinde yürüyordum. Artık hangi gezegende olduğunu bilmiyordum ama orası neresiyse sağanak yağmur yağıyordu. Damlaların killi toprağa düşerek kaldırdığı tozun kekremsi kokusunu burnumda hissediyordum. Üzerimde yağmurdan ağırlaşmış, sırılsıklam olmuş sarı - siyah bir yağmurluk vardı. Yağmurluğun rüzgardan sallanma sesini hala kulağımda duyuyorum.Yanımda sanırım kalkış görevlisi tarzında başka bir görevli daha vardı. Bana bir şey anlatıyordu ama motor ve rüzgar sesi yüzünden duyamıyordum. Sadece elindeki uçuş manifestosu gibi bir dosya olduğunu görüyordum. Bu adamla geminin başına kadar yürüdüğümü hatırlıyorum. Gelelim gemiye. Star Wars'taki X-wing tarzı bir tasarımı vardı ama dört kanat yerine, hantal ve tombul iki kanadı vardı. İni
Yorumlar