forma umudu



18 yaşına kadar hayatımdaki tek eğlence çok yakın bir aile dostumuzun oğullarıyla takılmaktı. Evlerine günaşırı misafirliğe gittiğimizde artık klişe bir şekilde beni sote bir yere çekip "Miraç bu gece bizde kalman lazım, büyük bir parti vereceğiz, ortalığı dağıtacağız. Sabaha kadar parti yapacağız" yemini atarlardı. Ben de her seferinde bunun gazına gelir, anneme yalvararak kalma izni alırdım.

Peki kaldıktan sonra nasıl bir parti mi verirdik?

Parti vermezdik. Çoğunlukla ikiye üçe kadar sohbet muhabbet; lakırdı yapar ve apartmanlarının hemen yanındaki marketten veresiye kola alır ve geberene kadar içerdik. Sonra da bana acayip bir eşofman verirlerdi ve uyurduk. Bazen şanslıysak dışarıdan pizza söylerdik ve sabah kadar Fenerbahçe muhabbeti yapardık. Üstelik o yıllarda acayip hayalciydik, kulübün finsanal durumu da iyiydi. Forvete şu tez ile Henry'yi yazdığımızı dahi hatırlıyorum: "Abi adam İngiltere'nin soğuğunda mutsuz. Türkiye sıcak memleket. Para da var. EEE?"

Parti vermezdik ama haklarını yiyemem; ergen bir erkek çocuğunu gaza getirecek pek çok şeyi ben ilk kez onların evinde gördüm. İyi bir bilgisayarla orada tanıştım. İlk kez AMD mi INTEL mi tartışmasını onların salonunda duydum ve onlar AMD'yi seçtiği için bu satırları bugün AMD temelli bir bilgisayarda yazıyorum. Playstation ve Winning Eleven (daha sonra PES oldu) fenomenleriyle ömrümde ilk defa onların büyük ekran televizyonlarında tanıştım. Kendi aralarında, beraber ve kuzenle birlikte yaptıkları 300 maçlık turnuvaları izlerken kenarda uyuyakalırdım. Çünkü herkes bilir ki salondaki kanepenin en rahatsız yerinde uyunan uyku kadar keyiflisi yoktur.

Üç kardeştiler ve üçünün de okulları olduğu için gezme tozma işleri hafta sonuna kalıyordu. Çok eski model bir arabaları vardı. Bazen beni de yanlarına alırlardı ve arabası olan üç + bir erkeğin Ankara'da yapabileceği tek şeyi yapma kararını alırdık: AVM'ye gitmek.

AVM'ye gitmek için öncelikle tipimizin havalı olması lazımdı. Onlarda da artık nasıl ellerine geçtiğini bile bilmediğim sponsorun JVC olduğu, sarı lacivert bir Arsenal forması vardı. "Oğlum böyle gelemezsin. Seni şekle sokmamız lazım. Acil tip düzeltme operasyonu yapıyoruz" diyerek bu formayı bana giydirirlerdi ki hep büyük gelirdi. Çünkü ben kilosu en fazla 25 kilogram olan, zayıflıktan diz kapakları hayvani şekilde çıkmış bir tıfıldım. Kaburgalarımı sayabilecek ve iki elimi arkada birleştirebilecek kadar ince belliydim. Forma ise henüz "slim fit" kavramınn uğramadığı 90'ların sonundan kalma, L boyutunda bir canavardı. Giydiğimde dizime kadar uzanıyordu, genişliğini kaplamak için iki klonumla beraber el ele tutuşarak formanın içine girmemiz gerekiyordu.



Meşhur JVC forma (temsili)

Nedense ve niyesini hala bilmediğim şekilde asla tam olarak oturmazdı kot pantolonlarım. Büyük formayı da içine koyardım ve aslen bornoz + kot giymiş bir sokak çocuğuna, kafamda ise Tom Holland'ın Brezilya forması giydiği haline benzerdim.

Örümcek Adam rolüne yakışıyor kankam.


Normalde saçlarını jölelemeyen, yataktan kalktığı gibi, en fazla eliyle hayvan gibi bir tarafa yatırma suretiyle saçlarını yapan birisi olmama rağmen bana şunu yaparlardı zorla: 2,5 - 3 ton arası jöleyi kafama sürer ve uğraşarak saçıma profesyonel bir form vermeye çalışırlardı. Hayalimiz Valley Girl'deki Nicholas Cage olmak, gerçeğimiz ise Hobby jölenin 5 katmanlı çok sert jölesinin işe yaramazlığını afişe etmek olurdu genelde.

Valley Girl Cage Saçı


Nihayetinde dışarı çıkardık. Küçücük arabaya doluşurduk, arka koltukta o kadar sıkışırdık ki kıçım camın açma aparatına değerdi. AVM'ye gelirdik. Girerdik AVM'ye, en önde ben: forma + kot+ spor ayakkabı + özel saç kombiniyle. Arkamdan da üç biraderler...

Ortalığı yakamazdık. Sap gibi geri dönerdik.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

gidenlerin ve dönenlerin yolda karşılaştığı o kavşak

nane şekeri ve deniz feneri

insanın en iyi arkadaşı kendisidir.