kafa kız
Yalnızsan her yerde yalnızsındır.
Bu tartışılmaz, değiştirilmez, yadsınmaz, kaçınılmaz. Öyle yalnızsındır ki ve
aslında bu yüzden öyle dolusundur ki kafayı kırarsın. Çünkü sürekli kendinle
ilgilenip durursun. Banyoda, tuvalette, çarşıda, pazarda, kiraladığın “özel”
videoyu izlemek için televizyonun karşısında. Neyse, bu konuda çok ayrıntıya girmek
istemiyorum. Anladınız.
Ancak ve ancak, kişi kendinden
bilir işi diyelim…İnsan sıkılıyor yalnız olmaktan. Yorucu geliyor, sürekli
kendinle konuşmaktan insanın başı ağrıyor. Ben de bu düşüncelerle herkesin
(müzmin bekar herkesin diyelim) yaptığını yaptım ve ufak bir meblağ ödeyerek
“KAFA KIZ” programına kayıt yaptırdım. Özel bir sebebi yoktu. Beklediğim bir
şey de yoktu. Nasreddin Hoca’nın göle maya çalarken dediği gibi “Ya tutarsa?”
teorisi üzerinden yürüyordum hayata bu aralar.
KAFA KIZ’ın talipleri hep
benzerdi. Etrafıma baktığımda klonlarımı görüyor gibiydim. Benden saçsızı
vardı, benden genci vardı, benden uzunu, benden kısası vardı ama hepimiz aynıydık
işte. Zaten tanıyordunuz bizleri o yapılan klişe geek tasvirlerinden; hırka
giyeriz, çerçeveli gözlüklerimiz vardır, çelimsizizdir ama göbeğimiz de
çıkmıştır. Bütün süper kahraman külliyatını biliriz ama polis gördük mü hemen
“abi” çekeriz.
Önümdeki dijital sayaca göre KAFA
KIZ, 8 dakika 23 saniye sonra yanıma gelecekti. Daha doğrusu KAFA KIZ
simülasyonu 8 dakika 20 saniye sonra benim oturumumda başlayacaktı. KAFA KIZ’la
ilgili her şey dört yıl önce başlamıştı. Yapay zeka konusunda bir akademisyen olan
Dr. Kerem Özşahin, öğrencilerinin final sınavı için bir yapay zeka testi
hazırlamıştı. Test çok basitti. Basit bir yapay zeka sohbet programı olan KAFA
KIZ’ı buluşmaya ikna edebilen kişiler sınavdan geçecek, beceremeyenler
kalacaktı.
KAFA KIZ’ın benim için
başlamasına 4 dakika 50 saniye vardı. Ben mazisine devam edeyim izninizle.
Ortalama bir nörolog olan, yazılımdan da kendi çapında anlayan Dr Özşahin’in
sınavının sonucu beklenenden büyük etkilere; kendisinin bile öngöremediği sonuçlara sebep olmuştu. KAFA
KIZ, her öğrenciyle yaptığı sohbette insana dair yeni şeyler öğrenmiş,
güçlenmiş ve gelişmişti. Sınavın sonunda Dr Özşahin’in hesaplamalarına göre 160
IQ’ye dayanmıştı zekasının kapasitesi. Üstelik, bir insandan farklı olarak hiç
yorulmayan, hiç eksilmeyen, dikkati hiç azalmayan bir zekaydı bu.
Benimle birlikte 15 kişi vardı
KAFA KIZ’ın Yeni İstanbul merkezinde. Bazılarının oturum sırası gelmişti, kan
ter içinde önündeki şeffaf monitöre bakıyorlar, ses geçirmez kapsüllerin içinde
KAFA KIZ’a dil döküyorlardı. Ama bu nafileydi. KAFA KIZ’ın zekası geliştikçe,
programdaki kızı kandırmak iyice imkansız hale dönüşmüştü. Geçen üç yılda, KAFA
KIZ’ı buluşmaya davet etmek bilim insanlarından, satranç ustalarına, cemiyet
hayatının “gözde” bekarlarından, tiyatroculara kadar geniş skalada rağbet
görmüş ancak başarılamamış bir eyleme dönüşmüştü. Üstelik başka bir bilinmez
daha vardı. KAFA KIZ’ı buluşmaya ikna ettin diyelim. Mucize olurdu tamam ama
bazen hayatta mucizeler olabiliyordu. Soru şuydu…Sonra ne olacaktı? İşte bu
gizemlerin gizemiydi. Kimse bilmiyordu bunu. KAFA KIZ’a dört yıl boyunca 3
milyar (küsuratı sıfırladım) kişi müracaat etmiş, tek bir başaran bile
çıkmamıştı.
KAFA KIZ’ın yaratıcısı, hadi
biraz daha teolojik bir açıdan yaklaşalım babası Dr. Özşahin hariç. Ancak onun
da mühim sıkıntıları vardı. Hem de 2045 yılının gelişmiş tıbbiyesinin bile
başarısız kaldığı, Tanrı’nın bilime karşı maçlara hala 1-0 önde başlamasını
sağlayan; pür bir sıkıntı: Dr. Kerem Özşahin ölmüştü. KAFA KIZ’ın çözüm
algoritmasını sakladığı söyleniyordu ama bunun şehir efsanesi olduğuna dair
büyük bir konsensüs vardı.
Yani, durum iç açıcı değildi.
Ama benimki hariç. Benim bir sırrım vardı. KAFA KIZ’ın çözüm
algoritması bendeydi. 13 cümlelik bu algoritmayı sırayla girecektim, ve
13.cümlenin sonunda KAFA KIZ benimle “çıkmaya” karar verecekti.
Haydi bakalım.
Not: Nasılını ve nedenini
sormayın. Bu başka bir öykünün konusu. Onu anlatırım bi ara.
Yorumlar