Kayıtlar

Nisan, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir gazete, bir yoksulluk, bir ölüm.

Ölümle yaşam arasındaki çizgi çok ince, bunun farkındayım. Elini bir kere çırp, o kadar. Bir kere burnunu sümkür, o kadar. Hapşır, o kadar. Işığı aç, o kadar. Ölümün gelişi ve bitişi arasındaki vaktin bakiyesi hepi topu bu kadarcık işte. Arkasından bıraktığı boşluk büyük, kabul. Çok büyük olduğu için zamanla küçüldüğünü öğreniyorsun zaten. Buna hayatın devamı diyorlar. Unutursan yaşarsın. İlkokul 1’deyken sıra arkadaşım Orhan diye bir çocuktu. Duvar kenarında, en arkanın 3 sıra önünde yan yana otururduk. Gözlüğünün markası Valentino’ydu, böyle şeyleri unutmamak gibi huylarım var. Dayımı saymazsam hayatımda canlısını gördüğüm kızıl saçlı ilk insandı. Çünkü diğer kızıllar hep televizyonda yaşıyordu. Garip bir oğlandı. Çok konuşurdu. Beslenme dersinde yöresel takılırdı: bişi, kavurma, çörek falan. Ellerini cebine sokma hastasıydı. Bahçede ayakla ezilmiş teneke topu bile elleri cebinde oynardı. Orhan arkadaşımın ellerini cepten 7/24 çıkartmaması yanında bir özelliği daha vard