kahramanım yorgun musun


Bu aralar kahramanlık üzerine fazlasıyla düşünüyorum. Kime kahraman denir, bir kahramanın içsel ve dışsal dertleri, sorunları, engelleri neler olmalıdır, karşısındaki "kötü karakter" kahramana dair nasıl bir güce sahip olmalıdır ki onu en ince, en hassas, en "pis" noktasından vurabilsin vesaire... Üstelik bunları evrensel bir kahraman aleminden daha çok yerel, küçük, bizden, "yurdum insanı" tanımlarıyla üretmek istiyorum. Bir kahraman olmalı, yerli olmalı, dertleri olmalı, engelleri ve çatışmaları bulunmalı ama sıkmamalı, çok eğlenceli de olmamalı, yüzeysel değil derinlikli birisi ortaya çıkarılmalı. 

Falan.

Düşüncelerin karanlık dehlizlerinde, elinde küçük ampüllü bir fenerle gezsen bile iki üç adım attıktan sonra bazı şeyleri anlamaya başlıyorsun. Aslında anlamak da denemez, zaten biliyorsun, hep biliyordun, bu bilgi sana ruhani bir kavrayış olarak geliyor. Kahramanın ilk şartı en başta kendisinin kurtarılmaya ihtiyacı olması ve ne yazık ki bunu kendinden başka kimsenin başaramamasıdır. Hepimiz kurtarılmak istiyoruz, hepimizin kahramanlara ihtiyacı var. Rüzgar o havalı pelerinini uçururken, gökten yere inecek bir kahramana ihtiyacımız var. Gözlerimizi kapatacağımız, yakıp yıktığımız, rezil ettiğimiz veya beceremediğimiz, gözümüzde büyüyen, yapmak için fazlasıyla yorgun olduğumuz ne varsa, küçücük bir parmak şıklatmasıyla çözecek birilerini arıyoruz. Sığınma ihtiyacımızın özünde bu mu vardır bilmiyorum. Hani kendimizi çok zayıf hissettiğimizde bedenimizi küçülterek uyuruz ya, bacaklarımızı dizlerimize kadar çekeriz, örtü mumya gibi bizi sarar falan, bu aslında bir kahramanın bizi kucaklayıp kurtarması için bir çağrı mıdır? Ben o kadar küçüldüm ki beni kucağına alıp kolayca buradan uzaklara uçabiliriz mesajı gibi...

Kendimizi kurtarırken bazı enstürmanlarımız var. İlki motivasyon sanırım. Bizi sabahları yataktan kaldıran ve çoraplarımızı giydiren şey neyse onun çok daha fazlasına ihtiyaç var. İkincisi inanç, kahramanların ekserisi pek çoğu aptallığa varan saflıkla çevrilmişlerdir. Öyle ki bu bazen onların aptal gibi görünmesine neden oluyor. Kahraman biraz da aptal olacak yani, her şeyden çakarsa büyüsü bozulur, tehlikenin göbeğine atlamaktan çekinir hale gelir. Üçüncüsü özel bir gücü bulunmalı. Diğer insanlardan ayırsın yeter, öyle uçayım kaçayım keseyim doğrayım vurayım indireyim değil. Kıç deliğinin dibine kadar park etmiş osuruğu erteleme kabiliyeti bile bir şeydir. Gün gelir değerlenir. Bence diğer çok mühim kısım da yeteneğinden kaçamaması ve eninde sonunda onu kullanmak zorunda kalmasıdır sanırım. Hayat onu bir şekilde yeteneklerini kullanarak fark yaratmak zorunda bırakmalı. Dördüncüsü fedakarlık. Her kahraman eninde ya da sonunda, yolun en başında ya da durağın sonunda bazı seçimlerde bulunmak zorunda kalacak. Bazı şeylerden vazgeçecek, bazı şeyleri yanlış veya doğru yapacak ve sonuçlarıyla yüzleşecek. Hayatının asla eskisi gibi olamayacağını ve asla geriye döndüremeyeceğini bir yerde kabul etmek zorunda kalacak. Ailesiyle çıktığı tekne turunda, hayatında ilk kez teknenin ikinci katından gözünü kapatarak atlayacak kahraman. Kendisini ne kadar zayıf hissederse hissetsin, aklının en sinsi tarafı ona "burası çok yüksek. Buradan atlarsan ayakların kırılır" korkusunu ince ince işlesin önemli değil. 

Beşincisi bütün kahramanların esasen yapayalnız kişiler olduğu gerçeğidir. İki kişilik bir hayat yaşarken, Batman mantığıyla gündüz farklı, gece farklı kimliklerde; neler yaşadığını kimseye anlatamayacak, anlatabilse bile kimse onu anlayamayacak, kimlere ilham verdiğini bilmeden günün sonunda yine kendi başına kalacak, mağarasına dönecektir. Belki de bu yüzden kahramanların maskeleri vardır. Bu iki taraflı bir hikayedir, bir kısmı düşmanları onu tanımasın ve sevdiklerine zarar vermesin diyedir, diğeri de sevdikleri onu tanımasın ve maskenin arkasındaki korkmuş kişiyi görmesin diyedir. 

Altıncısı, kahraman beklemeyen insandır. Kriz anında neyin yapılması gerekeni hisseden ve çok da düşünmeden olayların tam içine atlayan kişidir. Sorumluluk kişisidir, omuzlarına ağırlığı tartmadan alan bir personadır. Günün sonunda kazanması beklenendir ve çoğunlukla kazanır da ama bütün kahramanların içsel olarak bildiği başka bir şey daha vardır. Yendikleri kişi de aslında başka bir alemde, başka bir hikayenin kahramanıdır. Sadece yolları kesismiştir ve birisi, kaybetmek zorundadır. Hayat aslında bir mezarlıktır. Kaybedenler mezarlığı. Kahramanlar da kaybedenlerin bedenleri üzerinde yürüyen kişiler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

gidenlerin ve dönenlerin yolda karşılaştığı o kavşak

nane şekeri ve deniz feneri

insanın en iyi arkadaşı kendisidir.