merhaba iki bin yirmi



araba sahibi değilim ama aşağı yukarı şöyle bir mantıkla bakıldığını düşünüyorum: eğer çalışıyorsa sür gitsin. ta ki araba hareket etmez işte o zaman müdahale edersin. bu kullanım tembelliğini yaşamlarımıza da uyguluyoruz sanırım. yani en azından çoğumuz için diyelim. belirli yerlerimiz ağrıyor, boynumuz tutuluyor, sivilcelerimiz çıkıyor ya da dişlerimizde çürükler oluşuyor ama ağrıdan anamızı ağlatana kadar yaşamaya devam ediyoruz. psikolojik olarak da süreç benzer; çözmemiz gereken ufak tefek bir sürü sorun var, ama başımıza dert çıkarana kadar görmezden geliyoruz.

adına "idare ediyoruz abi işte ya" kalıbı diyelim. beşeriyetimizi bir arada tutan yazısız bir "nasıl gidiyor? - idare ediyoruz abi işte ya" anlaşması var. çözebildiğimiz dertlerimiz var, katiyen çözemeyeceklerimiz de var. tabi bunların arasında kalan geniş skalada bulunan ve milyonlarca küçük şeyden oluşan kocaman dertler manzumesi de var. karşılıklı şekilde ödünler vererek, görmezden gelerek ya da boşvererek ve aynısını diğer insanlar da bekleyerek yaşayıp gidiyoruz. yazısız, imzasız hatta habersiz bir düzlemde idare ediyoruz.

aslında etmememiz lazım. çözmemiz gerekenleri tek tek sıraya dizip ya da işte bir deftere yazıp çözmeli, çözülenleri de mesela "bugün ali abiye selam vermeyi kestim çünkü uzun zamandır o da bana selam vermiyordu" şeklinde yazarak yanına tikler atmalıyız. halledilmiş bir sorunun ardındaki silme/ yok etme vs kısmının zevk verdiği malum. tamamlanmış bir işi arşive kaldırmak, "kapatmak" ya da ödenmiş bir faturayı yırtıp atmanın keyfi bünyeye olgunca bir keyif veriyor. peki nasıl yapacağız? "idare ediyoruz işte" anlaşmasını bozmayı göze almak zorundayız. yaptığımız hatalarla yüzleşmek, sorunları anında -sonuçlarına aldırmadan- çözebilmek ve zararlarına katlanabilmek korkunç yıkıcı olacaktır. toplumsal anlaşmalara muhalefet koyanlar nihayetinde ya kalitesiz bir delilik kostümüyle "buna bulaşılmaz" kimliğine bürünerek tatsız tuzsuz; öfkeli bir yaşama mahkum olurlar ya da kendisi dahil herkese küsen, pasif-agresif, ince ince doğranmış egosuyla baş başa kalırlar. kurtuluşlar ve kefaretler filmlerde olur. ve sonsuza kadar mutlu yaşamaz kimse.

ben hepimizin içinde doğuştan gelen bir özgürlüğe ulaşma arzusu olduğunu düşünüyorum. tüm yaşamımız, yaptığımız her şey bu özgürlüğe ulaşma meselesiyle ilgili. özgürlük için kendimizin en saf, en en dokunulmamış versiyonuna ulaşmamız gerekiyor. hiçbir zırha bürünmemiş, yaralarla dolu ve artık akacak kanı kalmamış. 13. yüzyıl dervişleri bunu fiziksel bir dayanıklılık testinin içinde, çilehanelerinde aramışlar. bu arayışta ustalaşanlar zamanla böylesine bir güce ulaşan kişi tanrıdır ya da en azından parçası olmuştur iddiasını ortaya koymuş. bugün tanrı olmak isteyen yok. ama değişen bir şey de yok. gerçek bizi hala özgürleştiriyor. yüzleşmeler hala yıkım getiriyor. her şeyi bırakıp gitmek ve yaylada keçi sütü yetiştirmek belki bir seçenek ama yeterli değil. sadece her şeyi bırakmak bizi özgürleştirmiyor, yeni bir yerde "idare ediyoruz işte" anlaşmasını masaya koyuyor hepsi bu.

yeni yıllara ya da sayılara önem verdiğim yok. sadece 2000 yılında doğan çocukların bugün silah bulundurma ruhsatı alabiliyor olması biraz şaşırtıyor. 2020'de hedeflerim şunlar başlığı sayılmasa da kendime dair değiştirmek istediğim bazı şeyleri buraya yazacağım. çünkü "idare ediyoruz işte abi" anlaşmasına ne kadar çomak sokabilirsem o kadar iyi.

  • 3-4 yıldır ağrıyan ve artık düzleştiğine kanaat getirdiğim boynuma baktırmak. google'a göre omuriliğimde tümör var çünkü.
  • önemli bir mesaj attıktan sonra cevap gelene kadar oluşan gerilim yüzünden attığım mesajı "benden sil" seçeneğiyle silmekten vazgeçmek.
  • dişçide bayılmadan korkmadan dişçiye gitmek ve inci gibi dişlere sahip olmak.
  • daha düzgün bir vücut kılı yönetimi
  • telefonuma not aldığım temalardan iyi öyküler yazmak. hatta öyküler iyi olmasa bile sonunu getirebilmek.
  • konuşmamı düzeltebilmek için hipnoza gitmek.
  • şoförlüğümü geliştirmek.
  • senaryo üzerine aldığım kitapları çalışarak pratik etmek.
  • uyurken kafayı bir şeye takmamak.
  • kafamdakileri söylerken daha az eğip bükmek.
  • yeni tanıştığım insanların daha sonra ismimi unutacağına dair korkumu yenmek
  • kendi başıma yürürken yüksek sesle konuşma alışkanlığımı olabildiğince azaltmak
  • yapmam gereken aslında eninde sonunda da yapacağım sıkıntılı bir işe başlamamak için dünyanın diğer tüm gereksiz işleriyle zaman harcama özelliğinden kurtulmak.
  • sosyal medya da dahil insanlarla daha çok fikirsel tartışmalara girmek. o gerginliğin keyfini çıkartmak.
  • heyecanlı bir şey yaparken nefesimi tutmayı bırakmak.
  • telefon bankacılığının "onaylıyor musunuz" baskılarına karşı daha iyi durabilmek
  • rahatsız edici bir şey duyunca ya da görünce tansiyonumun aşırı düşmesini engelleyebilmek
  • işten ya da evden çıkarken bilgisayarımı açık mı unuttum sanrılarını görmezden gelmeyi becerebilmek
  • kimsenin kahramanı olamayacağımı idrak edebilmek.
  • ishal olduğumda ya kaçırırsam diye külodumun içine peçete yerleştirmekten vazgeçmek. 
  • bilim kurgu ve/veya fantastik edebiyat dışında yeni türlerin takipçisi olabilmek.
  • hırslarımın, öfkelerimin ve küskünlüklerimin daha uzun sürmesi.
  • burçlar, fallar, uğurlar ve totemlerin kötü şeyler olacağına dair iddialarını görmezden gelebilmek. 
  • youtube'da gördüğüm her videoyu beğenmemek
  • ensemi sürekli tıraşlı ve temiz halde tutabilmek
  • annem (ya da burç tahminleri, fallar, onedio/buzzfeed anketleri vs) başıma kötü bir şey geleceğini bu yüzden dikkatli olmam gerektiğini söylediklerinde aşırı ciddiye almamayı öğrenebilmek.
  • yüzümde irinli sivilce çıktığında hemen irini patlatıp iz bırakmak yerine kurumasını bekleyebilmek.
  • atlet giyme alışkanlığını terk edebilmek.
  • aklıma gelen parlak fikirleri hemen bir yere not almaya üşenmemek.
  • alarmı kurduğumu bildiğim halde bile alarm kurulmuş mu diye kontrol etmeyi bırakabilmek
  • iki gün üst üste aynı kıyafeti giymemek.
  • saçma sapan masaj aletlerini almayı bırakmak
  • borç verince dolandırıldım hissine kapılmaktan vazgeçmek
  • konuşurken veya dinlerken kaşınmayı bırakmak










Yorumlar

Leia dedi ki…
Merhaba,

Tüm bunların farkına varıp listeleyebilmeniz şahane bir şey.
Asıl cesaret, yok saydıklarımızla yüzleşebilme cesareti sanırım.
Bu listede benim de benim de yaptığım birkaç şey varmış.
Onlara denk geldikçe kıkırdadım, istemsiz.
Sanırım ben de böyle bir liste yapacağım kendime. Cesaret bulabilirsem.
Hoşça ! :)
miracsaral dedi ki…
@Leia: Bu arada bunların yarısına başlamadım bile ama 2020 özel manada kötü bir yıl. sayılmamalı :)
Leia dedi ki…
Katılıyorum. 2020 değişimin başlangıç yılı.
Bir şeyler değişiyor (sanırım daha çok, entropi yönünde)
Bu değişimde savrulmaktan ve tutunmaktan başka bir şey yapamaz olduk.
O yüzden, en çok hoşgörü kendimize olmalı. :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

gidenlerin ve dönenlerin yolda karşılaştığı o kavşak

nane şekeri ve deniz feneri

insanın en iyi arkadaşı kendisidir.